Üniversite son sınıf

ta tez konusu olarak aldığım, uzun süre araştırmasını yaptığım bir konuyu nedense tekrar gündemime almak istedim. (Zira o dönemde bölümümle alakalı tez zorunluluğu kalktığı için yazma fırsatı bulamamıştım.)
Uzun yıllar hem yönetilen hem yöneten tecrübesine sahip biri olarak sanırım şu sorunun cevabını hepimizin düşünmesi gerektiğine inanıyorum.
Eğer yönetim tarzları çıktıyı gerçekten etkiliyorsa (spoiler uyarısı: etkiliyor), o zaman, çalışanlar için iş etiği nedir?
Bu, çok az kişinin açıkça tartışmaya istekli olduğu, az bilinen bir gerçektir. Tamam yönetim tarzımız, çalışanların kendilerini boğulmuş ve motivasyonsuz hissetmelerine yol açarak üretkenlik seviyelerinin düşmesine neden olabilir. Veya tam tersine; daha müdahaleci olmayan bir yaklaşımla, çalışanların işlerini sahiplenmelerini ve daha yaratıcı ve yenilikçi olmalarını da sağlayabiliriz. Peki çalışanların “iş etiği” doğrultusunda zaten olması gereken gibi davranmaları için “yönetim tarzının” bu kadar etkili olup olmamasını tartışmayalım mı?
Bir yöneticinin ekibini yönetme, motive etme ve onlarla iletişim kurma şekli, bir şirketin üretkenliği ve başarısı üzerinde derin bir etkiye sahip olduğunun hepimiz farkındayız. Sürekli olarak çalışanlarının ensesine nefes alan bir yönetici, yaratıcılığı ve özerkliği bastırır, motivasyonun azalmasına ve sonuç olarak çıktının düşmesine yol açar. Öte yandan, net bir yönlendirme ve destek sağlayamayan müdahaleci bir yönetici ise, ekibinin kaybolmuş ve motivasyonsuz hissetmesine neden olabilir, bu da üretkenliğin azalmasına neden olabilir.
Kendi deneyimlerim yoluyla hem özerklik hem de destek arasındaki dengenin, yüksek performanslı bir ekibi geliştirmenin anahtarı olduğunu öğrendim. Liderlerin, ekiplerini yönetme yaklaşımlarının bir bütün olarak organizasyonun başarısıyla doğrudan ilişkili olduğunu anlaması çok önemlidir.
Peki ya çalışanlar?
Çalışanlar için işyeri etiği söz konusu olduğunda, ekip üyelerinin işlerine yüksek düzeyde profesyonellik, saygı ve bağlılık göstermelerini bekleriz. Bu, eylemlerinden sorumlu olmalarını, meslektaşlarına ve üstlerine etkili bir şekilde iletişim kurmayı ve her zaman beklentileri aşmaya çalışması anlamına gelir.
Çalışanların iş ahlakı, güvenilirlik, hesap verebilirlik, dürüstlük ve profesyonellik gibi özellikleri kapsadığına göre, çalışanlar görevlerinin sorumluluğunu üstlenmeleri gerekmiyor mu? Genel üretkenliğe ve performansa olumlu katkıda bulunmak ve kuruluşun başarısına katkı yapmak iş etiğinin bir parçası değil mi yoksa.
Bunların yöneticiler için de geçerli olduğunu unutmayalım tabii. Ama yöneticiler bunları dile getirmekten imtina ederler. Çünkü yöneticiler, yönetim tarzları sorgulandığında kontrolü kaybetmekten veya beceriksiz görünmekten korktukları için bu bilgi genellikle organizasyonlarda gizli tutulur.
Zehirli liderliğin zehirli çalışma ortamlarına yol açabildiği bir dünyada, çalışanlar sadece yönetim izlediği için değil, aynı zamanda kendilerine ait güçlü bir ahlaki pusulaya sahip oldukları için etik çerçevenin içinde hareket ederler. Bazıları çürük bir elmanın bütün fıçıyı bozduğunu iddia etse de çoğu çalışan aslında baştan çıkarıcılık ve yaramazlık fırsatlarıyla dolu bir dünyada iyi elmalar olmaya çalışıyor. Etik olmak yalnızca cezadan kaçınmak anlamına gelmez; her sabah aynada kendinize bakabilmek ve karakterli bir insan olduğunuzu bilmekle ilgilidir.
Dolayısıyla bir dahaki sefere işin kolayına kaçmaya ya da kuralları esnetmeye kalkıştığınızda, etik olmanın sadece beladan uzak durmakla ilgili olmadığını, gurur duyabileceğiniz biri olmakla ilgili olduğunu unutmayın.
Comments